PEKİ BU İŞLERİ KİM YAPACAK?
Tehlike çanları çalıyor, aslında tehlikenin de farkındayız ama sanki büyülenmiş gibiyiz. Elimiz kolumuz bağlı yakın gelecekte bizi bekleyen tehlikenin, tehdidin çözümü için kılımızı kıpırdatmıyoruz. Bu gidişle tıraş olmaya berber bulamayacağız, terzileri mumla arayacağız, arabamızın bakımını yapacak usta kalmayacak gibi. Ustalar azalıyor, yerleri doldurulmuyor, çırak yok, yetişmesine teşvik yok, devlet ısrarla çıraklık yapacakları zorla okutmaya çalışıyor. Zorla yapılan işin sonucu ortada, sınavlarda on binlerce sıfır çeken öğrenciler, hiçbir işe yaramadıkları gibi okumak isteyenlerinde moral ve motivasyonunu bozan çürükler güruhu.
Çürük deyince en basitinden manav aklıma geldi, çürükleri kasadan ayıran bir manavın feraseti bile kalmamış devlet büyüklerimizde. Ayağına kurşun sıkan bir anlayış devletin yaptığı. Çok vahim olan bu durum kimsenin umurunda değil, herkes öncelikle devlette işe girme, özellikle masa başı iş peşinde. Ebeveyler çocuklarının en gözde mesleklerde iş sahibi olmasını isterken devlette bunu teşvik ediyor, bol kepçe diploma dağıtıyor. Diplomayı alan iş için en başta devletin kapısına dayanıyor. Herkes terlemeden kazanmanın, yan gelip yatmanın peşinde. Sekiz yıllık kesintisiz eğitim zorlaması çıraklık eğitimini nasıl yok ettiyse, daha iyisini yapacağız diyen yeni yönetimde işi daha katmerli hale getirerek on iki yıllık zorunlu eğitimle çıraklık eğitimini iyice zora sokmuş oldu. Bu şartlarda ne çırak yetişir, ne kalfa, ne de usta.
Sanatkârı, zanaatkârı, esnafı güçlü olmayan ülkenin zengin, müreffeh olması mümkün değildir. Her birimiz farklı fıtratta yaratılmışız. Ben okur yazarım, bir başkası demirden iyi anlar, onu ateşte yoğurur eşya yapar. Mühendise rehber olur, başkası taşı yontar, ona şekil verir mimarın sağ kolu olur. Bir diğeri dert dinler, insanı sağaltır, şifa verir, doktor olur. Doktora da ihtiyacımız var, sokağı süpüren çalışanımıza da ama bu gidişle diplomasız kimsenin kalmadığı ama işe yarayanında yok olduğu bir döneme doğru hızla gittiğimiz acı bir gerçek olarak duruyor karşımızda. Bu işe yaramayan diplomalıları da çok başarılı işler yapmışlar gibi gösteriyorlar ya en acısı da bu olsa gerek.
‘Sen ağa ben ağa, bu ineği kim sağa’ demiş atalarımız, ne de güzel demişler. Herkesin ağa olmaya teşvik edildiği günümüzde neyse ki alt işleri yapan ama göndermek için can attığımız yabacılar var onları da gönderirsek durumun vahametini düşünmek bile istemiyorum. Aşağıda ki metin sosyal medyada çokça karşımıza çıkmakta, tam da ülkemizin çıkmazlarını özetleyen bir metin, birde ben paylaşmış olayım:
– Çobanlık yapar mısın?
– Yok almayayım.
– Kim yapacak?
– Afganlar…
– Tarımda çalışır mısın?
– Daha neler yav!
– Kim yapacak?
– Türkmenler…
– Bebek bakıcılığı yapar mısın?
– Ben kendi bebeğime bakmıyorum, başkasının bebeğine niye bakayım!
– Kim yapacak?
– Özbekler…
– Çay, fındık toplar mısın?
– Yuh daha neler!
– Kim yapacak?
– Gürcüler…
– Sanayide, fırında, inşaatta, kazma kürek işinde çalışır mısın?
– Yuh sen de abartma!
– Kim yapacak?
– Suriyeliler…
Sesi çok çıkan bir başka grup:
– Defolup gitsinler…
– Öyle mi… Ya bu işleri kim yapacak?
– Bana ne hacı! Kim yaparsa yapsın. Sen bana devlette bir iş veya Sabah 9 – Akşam 5, vardiyasız ya da masa başı güzel bir iş var mı, onu söyle. Amele miyiz biz?
Netice olarak, açız edebiyatı ve devletin kapısına yığılmış milyonlarca diplomalı vasıfsızlar.
Allah akıbetimizi hayreylesin.