Dolar 35,1981
Euro 36,7471
Altın 2.968,65
BİST 9.724,50
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Sivas 4°C
Karla Karışık Yağmurlu
Sivas
4°C
Karla Karışık Yağmurlu
Paz 4°C
Pts 6°C
Sal 7°C
Çar 6°C

SINIR TİCARETİ VE TALAN EDİLEN VARLIĞIMIZ

6 Aralık 2021 16:46 | Son Güncellenme: 6 Aralık 2021 16:50
553
A+
A-

Corona salgını dünya genelinde sarsıntılı bir etki bırakırken ülkemizdeki etkisi daha da ağır hissedilmeye başladı. Kısmi kapanmalar, tam kapanmalar, aksayan üretim zincirleri, artan maliyetler, çalışma hayatını alt üst eden ve işsizliği körükleyen durumlar derken son günlerde ki yaşadığımız hayat pahalılığı çektiğimiz sıkıntıların adeta tuzu, biberi oldu. Özellikle gıdada ve temel ihtiyaç maddelerinde yaşanılan fiyat artışları inanılmaz oranda yükseldi. Bu gibi krizler insanlık tarihinde yaşanmamış değil, ne salgınlar, kıtlıklar yaşandı ama önlemini alan milletler daha az hasarla atlattılar.

Yaşadığımız salgının şimdilik baş müsebbibi olarak gösterilen Çinliler tarih boyunca birçok zor günleri yaşamış ve üstesinden de gelmişler. Ürettikleri sanayi mamullerinde alabildiğince hırslı olan ve ihracat rekorları kıran bu millet, gıda maddelerinde öyle bonkör değil. Dünyanın en büyük pirinç üreticisi olmasına rağmen, uzun yıllar dışarıya satmadı, kendi insanına ucuza yedirdi. Bu konuda kendisinin en büyük rakibi Hindistan olmasına rağmen kendi halkının temel gıdası pirinç olduğu için bu politikasından vazgeçmedi. Pirinci Dünya’ya Hindistan sattı.

Bunlardan bize ne ya da bizimle ne ilgisi var diyenler olabilir. Var hem de çok ilgisi var, izah etmeye çalışacağım. Dikkatinizi çekmiştir, son günlerde haberlerde Bulgarların sınır ticaretinde Edirne’den arabalarını tıka basa peynir, zeytin, tereyağı ve diğer temel beslenme maddeleriyle doldurduklarını ve bunu da çekinmeden, abartarak ballandıra ballandıra anlattıklarına çoğunuz şahit olmuşunuzdur. Bir taraftan sürekli satın alma gücü düşen kendi halkımız, diğer taraftan da daha dün Bulgarın ayısı diye dalga geçtiğimiz kaba saba bir milletin arabalarını tıka basa doldurma zenginliği. Basit bir sınır ticareti gibi algılayabiliriz ama durum öyle değil, yöre halkının demesine göre, bunlar her hafta 15-20 kg peynir, bir o kadar da zeytin, tereyağı, manda sütü ne varsa alıp götürüyorlarmış. Yetmedi, somun ekmek, sucuk, et ne varsa alıyorlarmış, kota yok diyorlar. Normal şartlarda her ülkenin belli bir alışveriş kotası olur. İhtiyacı aşan anormal alımlar gümrüğe takılır. Bir araçta 1-2 kg normaldir ama 8 peynir tenekesini aracına alanlar varmış.

Trakya Bölgemiz çok mümbit, tarıma elverişli geniş arazisi olan ve ülkemizin diğer bölgelerine nispeten planlı üretim yapan bölgelerinden biridir. Bu yaz neredeyse bölgenin tamamını gezdim ve bizzat Edirne ki Bulgar yoğunluğuna şahit oldum. Çılgınlar gibi alışveriş yapıyorlardı. Tanınmış bir giyim zincir mağazaya bir şey almaya uğradım, yabancı oldukları belli bayağı kalabalık vardı. Turistik gezi için gelenlerdir dedim ama kasaya yanaşınca öyle olmadığını anladım. Ticaret için gelmişler, kasada da epey bir kuyruk vardı. Ben şaşkınlıkla poşetleri hızla dolduran ve kuyrukları eritmeye çalışan kasiyerleri izledim. Hele birisi bayağı bir şeyler almıştı. Epey bir para ödedi, belge de istedi. Kapıdan çıkarken vergi iadesi yapılıyormuş. Kayıbımız çok yönlü, bize vergili satılırken bunlara kesilen vergi iade ediliyormuş.

Edirne ve bölgenin diğer illeri öncelikle yurdumun insanlarını beslemesi şart, Bulgaristan’ı değil. Özellikle gıda da daha hassas olunmalı, iç pazar mutlaka dikkate alınmalıdır. Bu şekilde kontrolsüz, kotasız ve yasaksız alışverişi herkes istediği kadar ürünü istediği miktarda alırsa peyniri kısa süre içerisinde 100 liraya, sütün de litresini 10-15 liradan aşağıya alamayız bir kenara yazalım. Tereyağı mı, onu da rüyalarımızda görürüz artık.

Bunları sıradan vatandaş olarak bizler görüyoruz da devletin organları göremiyor mu? Demek ki görmüyorlar ya da göremiyorlar, görmek istemiyorlar. Tarım ve gümrük politikalarımızın çokta güncel olduğunu sanmıyorum. Olsa müdahale ederlerdi, Trakya’da ki üretimin çoğu Bulgaristan’a akıyormuş. İddiaya göre İstanbul’un talebine yetişilemiyormuş. Dünya’nın gelişmemiş ekonomilerinde bile iktidarlar özellikle gıda maddelerinin bazılarının yurtdışına hoyratça ve hovardaca satışını sıkı kontrol altında tutarlar çünkü bilirler ki temel gıda maddelerini bulamayan toplumlarda toplumsal olaylar belirir ve halk hareketleri başlar. Ülkemizi Allah korusun. Ülke sınırlarımızı korumak ne kadar önemliyse halkı doyurmakta o kadar önemli.

Uzun yıllardır gözlemlediğim kadarıyla ülkemizin ciddi bir tarım ve ticaret politikası olmadığı gibi gıda konusunu da millî güvenlik olarak kabul eden anlayış yok maalesef. Çiftçimizin yetiştirdiği ürünlerin daha verimli olması için gübreye ve hayvanlar için yeme ihtiyaçları var. Ne acıdır ki bu konuda yurtdışına bağımlı durumdayız. Artan döviz fiyatlarıyla birlikte bu maddelerin fiyatlarında da fahiş artışlar oluyor. Öncelikle yemi, gübreyi ve diğer zaruri ihtiyaçları getirenlerin acil mercek altına alınması gerekiyor. Devlet nasıl ki terör ve bölücü örgütlerle mücadele ediyorsa, onların iletişimini her şartta takip ediyorsa gıda da ve bağlı sektörlerinde var olan lobileri de bakanlıkların bürokratları ile olan ilişkilerini, yapılan baskıları da istihbarat düzeyinde takip etmeli ve milletin kanını emen düzen ya da oluşumları başını ezerek yok etmelidir. Sağlıklı beslenmemiz ve kendi insanımızın geleceğiyle ilgili bu konuda kesinlikle taviz verilmemelidir. Sakatlığa bakar mısınız; çiftçimiz mercimeği ya da nohudu tarlasından toplamış, tam da satacak o arada üç beş soysuza mercimek, nohut getirme yetkisi ver. Bunun manası kendi insanına bu işi yapma, ölüyor musun, kalıyor musun ne halin varsa gör demektir. Bunun sonu hüsrandır, hem çiftçiyi hem de halkı bitirmek demektir.

Bu yaşanılanlar sadece batıda yaşanmıyor, şahit olduğum için yazdım. Kuzeyde, güneyde, doğuda her tarafta var maalesef. Güneyde ve doğuda sudan ucuz yakıtın ülkeye kaçak girmesi, kaçakçılığın meslek olarak yapılması. Böylesi kritik dönemlerde özellikle emanet ehli olanlar, yetki sahipleri daha hassas olmalı. Askerde bize en başta “Hudut Namustur” diye öğretmişlerdi. Varlığımız talan etmeye kimsenin hakkı yoktur.

YAZARIN EKLEMİŞ OLDUĞU YAZILAR
22 Ocak 2022 18:49
22 Ağustos 2023 10:36
27 Haziran 2022 18:44
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.